Mankobirtinin kitabından da anlaşılan , yolları gözetleyerek yoldan geçenleri soyan sürgün edilmiş toplulukları anlatmıştır. Ancak burada bir çelişki de kendi içerisinde varlığını göstermektedir. Bu çelişki , İbnül Esirin Haçlı seferleri kitabında bahsettiği Ekrattan olan Aksungurun torunu Atabek Nurettin Zenginin oğlu olan Kutbeddinle yine Ekrattan olan Atabek Selehaddin Eyyübi. Atabek Selahaddin Eyyübinin kardeşlerine ileride değineceğiz.
11 yüzyılda yazılmış olan Ermeni Kroniğinde 8:
“Ancak Leon’un kardeşine duyduğu şefkat, onu Adana ve Thil’den vazgeçmeye yöneltti; Bu bedel karşılığında özgürlüğüne kavuştu. Daha sonra iki kardeş, [bu iki şehri] geri alarak, daha önce kendilerine ait olan yerlere geri döndüler. 636 yılında (Ermeni devrinin 3 Şubat 1187-2 Şubat 1188) Medler yani Marlar ile Türkler yani Torgomlar arasında savaş çıktı. Bu savaş sekiz yıl sürdü. Bunun nedeni, sıcaktan ve soğuktan korunmak için çadırlarda yaşayan göçebe Türk topluluklarının, kış aylarında ılıman iklim ve kuraklık arayışıyla güneye doğru göç etmeleridir. Yazın bol su bulmak ve ılıman havanın serinliğinden yararlanmak için kuzeye geri dönüyorlardı. Bu yarışlarda yoldaşları Mars’tı. Bunlar kendilerine ait toprakları terk ederek karşılaştıkları yerlere yerleşirler. Sanki kendi yoksulluklarına destek olmak istercesine başkalarının mallarını ellerinden alıyorlar. Türklerin hayvanlarını çalarak onlara zarar verdiler. O sırada Türkler, Şěběgh’than bölgesinde pusuya yatmış iki yüz Kürt ( Քուրդն-K’urdn ) le karşılaştılar ve onları yağmalamak için geçitte bekliyorlardı. Onları yakaladılar ve öldürdüler. Sonra sayıları on bini bulan Kürtler ve onların iki katı kadar olan Türkler , Şebektan’da birbirleriyle savaştılar. Kürtler yenildi ve tamamen yok edildi. Duraban ülkesindeki Céziré dağlarında yaşayan Marslılar bu olayı öğrendiler. Birbirlerini tahrik ederek otuz bin kişiyi bir araya toplayıp Mědzpïn’e [Nisibe] gidip Türkleri kışkırttılar. Bunlar da kitle halinde toplanıp hasımlarına karşı yürüdüler. Dara ile Mědzpïn arasında nişan gerçekleşti. Türkler üstün gelmiş, Kürtler (Քրդացն, K’rdats’n,) ise daha önce olduğu gibi yenilip tamamen parçalanmışlardı; Çünkü bu otuz bin kişi yok oldu. Kürtler hemen kamplarına ve meskenlerine koşup, çocuklarını, eşlerini ve eşyalarını da alarak, alıştıkları yerlere geri döndüler.” 394 ,395.
Ermeni Kroniğinden anlaşılan , kürt kelimesinin aslen Kronik içerisinde ki kelimeden ( Քուրդն-K’urdn ) kürt değil kurt olduğudur ve kürtlerle ilgili yerde ise geçen (
Քրդացն, K’rdats’n,) kurtlar olduğudur. Burada en önemli noktalardan bir tanesi “Medler yani Marlar ile Türkler yani Torgomlar arasında savaş çıktı.” Medlerin yani Marların kürt olduğunu belirttiği bölümdür. Bu bilgiyle , Mesudinin , Kardukların Oğuz Türkleri olduğunu yazmasıda , tarihsel açısından elimizdeki gerçekliktir. Özellikle kitabın ilerleyen bölümünde Partlarla ilgili Mercure Galant Avril 1682 tarihli namesinde , Curdes (Kerad) bölümünde İskitli kaçaklara değineceğiz.
“Thorgom ulusunun patriği Lord Gregory (Krikores)’in papalık dönemiydi. Bu sırada, daha önce de söylediğimiz gibi, ilk şehit Aziz Stefanos bayramında, Yaratıcının lütuflarına layık olmayan Edessa şehri, liderleri Zengi önderliğindeki Hacer oğullarının eline düştü. Sayfa 158.”
“Büyük Ermenistan’a, Thorgom ulusuna doğru,” Sayfa 231.
“Dalmaçyalı , Thorgomian (Ermeni).” Sayfa 259.
“Peygamberlerin ilki olan Hz. Musa kitabında şöyle diyor: “Yafet, Tiras’ı ve Gomer’i doğurdu; o da Thorgom’u doğurdu; Thorgom da Gog’u ve diğer oğulları doğurdu.” Bu sözler bu milletin Thorgom’un soyundan geldiğini açıkça kanıtlıyor. Bu nedenle, Gog ve Magog’un geldiği Türkler adını taşır.” Kalabalık bir ırktır. Babil Kulesi’nin dikilmesinden sonra gelen dağılmadan sonra, Doğu’ya doğru yayıldı, sonra Kuzey’e doğru yönelerek, uzun bir zincir halinde uzanan ve Kuzey’in göğüsleri olarak adlandırılan yüksek dağların ötesine yerleşti.” Sayfa 312.
“636 yılında (3 Şubat 1187-2 Şubat 1188) Maciats-öden bölgesinden Kürt ( Քուրդն-K’urdn ) asıllı Selahaddin adlı bir zalim hükümdar çıktı. Mardin ve Halep Sultanı’nın kölesiydi.” Sayfa 420.
“Fakat Türkler birbirlerini tahrik ederek silaha sarıldılar, her taraftan ona karşı toplandılar ve onu yendiler; Egemenlikleri altına aldıkları eyaletlerin yarısını elinden aldılar. Böylece elinden alınan mallarını geri almak için Bağdat’a gitti; Burada dininden döndü ve kendisine ait olan her şeyi geri aldığı bir diploma aldı. Fakat bu taviz ona hiçbir fayda sağlamadı; çünkü geri döndüğünde ülkenin geri kalanının Türklerin kontrolünde olduğunu gördü. Üzerine yürüyüp onu kovdular. Yüreğinin derinliklerinden iç çekerek, acı acı ağlayarak saçlarını kazıttı, kendini tövbeye adadı ve ücra bir manastıra çekilerek ilkel inancına geri döndü. O zamana kadar, reisleri Tay adından dolayı Dacigler (Tacik) diye anılan Araplar, Türklerle karışarak, ortak bir dine mensup olarak tek bir millet oluşturdular. Artık aynı isim altında karıştırılıyorlar. Bağdat’ta hüküm süren ve Muhammed’in soyundan gelen şehzade bu başkentte tutuluyor ve halife, yani Muhammed’in halefi veya mirasçısı ilan ediliyordu. Her iki halk da yeminle teyit edilen yazılı bir bildiriyle ona boyun eğdiler ve onun iradesini ve yasalarını kabul ettiklerini taahhüt ettiler; Onu Muhammed’le eşit tuttular ve onun ateşli savunucuları oldular. (Eyyubi devletinin kurucusu Necmeddin Eyyubi den bahsediyor ) Bundan böyle, Horasan’da hüküm süren sultanın ve halifenin emriyle, emirlik görevi, bu göreve layık görülenlere verildi. Bu emirler seferler düzenleyerek birçok ülke ve eyaleti ele geçirdiler. Ermenistan’a gelip burada hâkimiyetini kuran ve Şah-Armên yani Ermenistan kralı lakabıyla anılan Türk asıllı Sukman ve Mezopotamya’ya inerek burayı ele geçiren Artuk (Ortok) da aynı şekilde seferler düzenlediler. Türk asıllı olan Artuki (Ortokides) ismi de ondan gelmektedir. Ancak Yunanlıların imparatoru Mihail, Türklerden korktuğu için onlara savaş açmaya cesaret edemedi.” Sayfa 324 , 325 , 326 , 327.
Necmeddin Eyyubi’nin Arap denilen Taciklerle karışan Türklerin içerisinden çıkan bir Sultan olması , kürt adının tamamen uydurma olduğunun açık bir kanıtıdır. Taciklerin , Türklerin bir kolu olduğu konusuna ileride değiniriz. İbnül Esirin , Kutbeddine Selehaddinle ikinizde Ekrattansınız yazdıktan sonra , Kutbeddin’in Atabek Nurettin Zenginin oğlu olduğunu yazması , Eyyubi devletinin bir Türk devleti olduğuna delildir. Selahaddin Eyyubiye karşı savaşmaya giden Joniville Dükü olan Gaufridus’un cenaze töreninde oğlunun Kilisede yazmış olduğu kayıtta 9 :
Renonciation au gîte de Landéville : don de deux familles de serfs à St-Urbain.
Landéville Gite’den feragat: St-Urbain’deki iki serf ailesinden bağış.
1192
“Ego Gaufridus, Joniville Dominus, tam futuris quam presentibus notifico quod Gaufridus , pater noster , in obsidione Anconensi ultra mare contra Saladinum principem Turcorum factà defunctus, ante mortem suam , gistum de Landevilla, quod injuste tenere se recognavit , ecclesie beati Urbani liberum et absolutum, et sine omni calumpniâ in perpetuum possidendum concessit. Preterea pro redemptione anime sue familiam Viviani de Autinneio, familiam Hugonis Bursete prefate ecclesie in elemosinâ in perpetuum similiter possidendas concessit . Ut autem hec donatio patris mei rata et inconcussa perenniter maneat, eam autoritate sigilli mei confirmo.“
Jonivil Lordu Geoffrey, hem geleceğe hem de bugüne bildiririm ki, babamız Geoffrey, Türklerin prensi Selahaddin’e karşı Ancona kuşatmasında denizaşırı bir yerde öldükten sonra, ölümünden önce, haksız yere kendisine ait olduğunu kabul ettiği Landeville’in özünü, özgür ve mutlak bir şekilde ve sonsuza dek herhangi bir hak iddiası olmaksızın, mübarek Urban kilisesine bağışladı. Dahası, ruhunun kurtuluşu için, Vivian de Autinne ailesini, Hugh Bursete ailesini, aynı şekilde, yukarıda adı geçen kiliseye sonsuza dek sadaka olarak bağışladı. Fakat babamın bu bağışının sonsuza dek geçerli ve sarsılmaz kalması için, mührümün yetkisiyle teyit ediyorum. Sayfa 86 , pdf sayfası 131.
İbnül Esirin Ekrat olarak belirttiği , Atabek Selahaddin Eyyubinin Türklerin Prensi olduğunu belirten bu Kilise kaydı , bizlere Ekratların Türk olduğuna yine bir delil olarak karşımızda durmaktadır. Usamenin 10 yazmış olduğu kitabında Ekrattan olan Atabek Selahaddin Eyyubi’nin, Ekrattan olan Atabek Nurettin Zengi ile kendi aralarında Türkçe konuştuklarını da belirtir.
“Salah ad-Din Bu dumanın nereden geldiğini incelemek için atlıları gönderdi. Bunlar, Ezâ’da bol miktarda saman yakan Şam ordusunun adamlarıydı. Kaçtılar. Salah ad-Din onları takip etti ve biz de en fazla otuz veya kırk atlıyla ona eşlik ettik. Al-Kusair’e vardığımızda tüm Şam ordusunun köprüye erişimi engellediğini gördük. Kervansarayın yakınında duruyorduk. Burası bizim saklanma yerimizdi. Şam ordusunun görmesi için beş altı atlıyı birer birer çıkardık. Daha sonra düşmanlarımız orada pusu kurduğumuza inanarak kervansaraya sığınmak için geri döndüler. Salah ad-Din, durumumuzun kritik olduğunu bildirmek için Atâbek’e doğru bir atlı gönderdi. Aniden on kadar atlının hızla bize doğru geldiğini ve arkalarında da yakın saflarda ordunun ilerlediğini gördük. Bize ulaştılar. Tam o sırada Atâbek yeni gelmişti. Ordusu onu takip etti. Zengî, yaptığından dolayı Salaheddin’i kınadı ve ona şöyle dedi: Parçalanmak üzere otuz atlıyla Şam kapısına koştun ey Muhammed.” Ve onu azarladı. İkisi de Türkçe konuşuyordu ve ben kelimelerinin anlamını bilmiyordum” Sayfa 147 , 148.
“Her ikisinin de dar ağları, pedleri, bağcıkları ve tavşan kılları vardı. Selahaddîn, Türkçe hitap ettiği yaverlerinden birine döndü. Ona ne söylediğini bilmiyordum. İkincisi, Selahaddin’in önüne, Atâbek’in yakın zamanda hediyesi olan, dağın zirvesinden koparılmış devasa kayaya benzeyen, hareketsiz bir binek olan defne kahverengisi bir at getirdi.” Sayfa 100.
Ekrat ve Ekrat dan oluşan ordunun komutanları kendi aralarında Türkçe konuşmakta , İbnü’l Esir yüksek komutanlıkları Türkmenlere vermiyeceksiniz diye yazmıştı.
“Bir gün Atâbek, birliklerinin üzerine atını sürdü. Hareket, mücadele için yeterli donanıma sahip olmayan Abu Bekir Ad-Dubaysî’yi doruğa çıkarmıştı. Atâbek durdu ve Ebû Bekir’e: “İleri git, düşmanlarla savaş” dedi. Ebû Bekir, teçhizatları olmamasına rağmen ashabını eğitiyordu. Kalenin savunucuları saldırganlara karşı bir saldırı yaptı. Ebubekir’in henüz ne savaş şevkiyle, ne de cesaretiyle adını duyurmamış olan Mazyad adlı bir arkadaşı önderlik etti, şiddetli bir şekilde savaştı ve düşman saflarında kılıcıyla saldırdı, kitleleri dağıttı ve birçok yara aldı. Onu ordumuza nakledilirken gördüm. Son nefesini veriyor gibiydi. Daha sonra iyileşti. Ebu Bekir Ed-Dubaysi onu subay yaptı, ona şeref ceketi verdi ve koruma olarak görevlendirdi. Atâbek şöyle dedi: “Üç kulum var ki, bunlardan biri Allah Teâlâ’dan korkar, benden korkmaz.” Böylece Zain ad-Dîn Ali Kùdşek’i (Allah ona merhamet etsin!) atadı. “İkincisi benden korkar, Allah Teâlâ’dan korkmaz. Böylece Nasreddîn Sungur’u (Allah ona rahmet etsin!) atadı. “Üçüncüsü ne Allah’tan ne de benden korkar.” Böylece Eyyub’un oğlu Selahaddîn Muhammed’i El-Yâguîsiyani (Allah ona rahmet etsin!) olarak belirledi. Atabek’in onun hakkındaki sözlerini haklı çıkaran şeyin Selahaddin (Allah ondan yüz çevirsin!)’de olduğunu fark ettim.” Sayfa 153 , 154.
Usame yazmış olduğu kitabın da Ekrattan olan Atabek Nurettin Zengi ile , Ekrattan olan Atabek Selahaddin Eyyubi’ nin kendi aralarında Türkçe konuştuklarını belirtir. Gözden kaçırmamamız gereken hassas nokta ise Atabek Nurettin Zengi’nin , Atabek Selahaddin Eyyubi’nin ve Nasreddîn Sungur’un (Nasrettin Hoca) Allahtan korkmadıklarını , daha doğru bir tabirle Allaha inanmadıklarını belirtir.
Richer, Adrien 11 yazmış olduğu kitabında :
“La Reine de France , frappée de la beauté d’un jeune Turc, nommé Saladin , qui s étoit fait chrétien, etc qui étoit à la Cour de Raimond , engagea Louis le jeune a rester à Antioche pour se délasser des fatigues qu’il avoit essuyées pendant la guerre. Sayfa 159.“
“Fransa Kraliçesi, Raymond Sarayı’nda bulunan Selahaddin Eyyubi vb. adında Hıristiyan olmuş genç bir Türk’ün güzelliğinden etkilenerek, Genç Louis’i savaş yorgunluğunu atması için Antakya’da kalmaya teşvik etti.” Sayfa 159.
Atabek Selahaddin Eyyubi gençliğinde Hristiyan bir genç olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu kitabın devamında da Antakya’daki Amcası Raimond yanına giden Prenses Eléonore Saladine aşık olduğunu ve cinsel münasebette bulunduklarını da aynı sayfada yazmaktadır. Korkarım Selahaddin, Kudüste savaştığı genç komutan kendi öz oğlu olma ihtimalidir. Allah’a iman etmeyen Ekrattan olan Atabek Selahaddin Eyyubi ve Kutbeddine Ekrat diyen İbnü’l Esirin peşinden yüksek komutanlıkları Türkmenlere vermiyeceksiniz sözünden , bu Ekratların Türkmen olmadıklarını , Türk olduklarını belirtmektedir, Mesudiden başlayan ve 11 yüzyıldaki yazılan kitaplarda geçen Ekrat , Krd , ve Ermeni Kroniğinde geçen Քուրդն-K’urdn Kurt kelimelerinin , anlatılanların dışındaki gerçekliğine değindik.
———————————————————————————————————————-
1 Grammatica Linguae Persicae Francisci de Dombay 1804 .
2 Dictionnaire Turc-Français Cilt 1 T.X. Bianchi ve J.D. Kieffer
3 Yavuz Sultan Selimi’in Farsça Beyitleriyle Tercümeleri Hasan GÜLTEKİN
4 Uğur Mumcu Kürt Dosyası Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır
5 Recueil des Historiens des Croisades Historiens Orientaux Cilt 2 11 yüzyıl İbnül Esir.
6 Maçoudi Les Prairies d’Or. C. Barbier de Meynard et Pavet de Couteille. Cilt 3. 9 Yüzyıl Mesudi.
7 Histoire du Sultan Djelal ed-din Mankobirti Par O. Houdas. 11 Yüzyıl Celaleddin Harzem Şah.
8 RECUEIL DES HISTORIENS DES CROISADES DOCUMENTS ARMÉNIENS UBLIÉ PAR LES SOINS DE L’ACADÉMIE DES INSCRIPTIONS ET BELLES – LETTRES DOCUMENTS ARMÉNIENS Cilt 1. 11 Yüzyıl kroniği.
9 ESSAI SUR L’HISTOIRE ET LA GÉNÉALOGIE DES SIRES DE JOINVILLE 1008-1386 ACCOMPAGNE DE CHARTES & DOCUMENTS INÉDITS PAR J. SIMONNET. 1008 ila 1386 Yılları arasındaki olan olaylardan bazı kronik bilgiler.
10 Recit de Chasse Ousâma ibn Munkidh par Hartwıg Derenbourg 1095-1188 Yüzyılları arası.
11 (ESSAI SUR LES GRANDS EVENEMENS PAR LES PETITES CAUSES. TIRÉ DE L’HISTOIRE. NOUVELLE EDITION. TOME PREMIER.) Richer, Adrien (1720-1798).