Karanlığın Koynunda Doğan Şafak: 19 Mayıs’ın Ruhu
Aydınca
Yazar: Aydınca

Belgeler

İstanbul’un kanla sulanmış sokaklarında işgal postallarının gururla çınladığı o kasvetli gece… Şişli’deki pembe evin perdeleri, bir milletin kaderini değil, bir çağın çığlığını saklıyordu. Masanın üstüne serili harita, Anadolu’nun yüreğine saplanacak bir hançer gibi duruyordu. Altı adam –hepsi savaşın çocukları, hepsi ihanetin kurbanları– gözlerinde intikam ateşiyle birbirine baktı. “Vakit tamam,” dedi o çelik mavisi gözlü dev. Sesinde yalnızca kararlılık değil, bir medeniyetin diriliş narası vardı: “Uçurumun kenarındayız. Ya ölüm, ya istiklal!

Ve İzmir… 15 Mayıs 1919’da Ege’nin masmavi sularına Yunan bayrakları dikilirken, gökyüzü Türk’ün matemini yağmurla haykırıyordu. Hasan Tahsin’in sıktığı o ilk kurşun, sadece bir sancaktarı değil, 3000 yıllık Megali Idea hayallerini de vurdu. Sokaklar kan revan içinde; bebeler süngülerde, anaların çığlıkları denize karışıyordu. İşte bu sahne, Türk’ün teslim olmayacağının ilahî ispatıydı! Peki ya İstanbul’daki hainler? Ali Kemal “sükûnet var” diye yazarken, Vahdettin “milletin çobanı benim” diye avutuyordu kendini. Hangi çoban sürüsünü canlı canlı mezara gömer? Hangi halife, düşman gemilerini dualarla karşılar?

İhanet Cephesi: Kuklalar ve Cellatlar

Sarayın içi İngiliz altınlarıyla doluydu. Damat Ferit, “ümudum Allah’ta ve İngiltere’de” diyecek kadar alçalmıştı. İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin başında bir papaz! Robert Frew’un emrindeki “halife”, halkına değil, Londra’ya secde ediyordu. Gazeteler sterlin kokuyordu: Peyam-ı Sabah “İngiltere en büyük İslam devletidir” yazarken, Sait Molla’nın kalemi vatanı satıyordu. Peki ya Amerikancılar? Halide Edip, Wilson Prensipleri’ne sarılmış, Türk’ü “eğitilmemiş çocuk” ilan ediyordu. Hangi vatansever, mandacılıkla taçlanır?

Ve işte en kanlı hançer: Kürdistan Teali Cemiyeti, Pontus hayalleri, Ermeni çeteleri… Anadolu parçalanmış bir ceset gibi didişiliyordu. Antep’te zerdali çekirdeğinden ekmek yapılırken, Urfa’da Fransız üniformalı Ermeni lejyonları Türk kanıyla sulanıyordu. Bursa’da camiye doldurulan 97 masumun yanan bedenleri, pencerelere yapışan minik ellerin izleriBu ne vahşetti! İngiliz raporları diyordu ki: “Türkler yok edilmeli!” Lloyd George’un nefreti, New York Times’ın ölüm ilanları… Dünya, Türk’ün mezarını kazıyordu.

Dirilişin Matematiği: Bir Adam, Bir Millet, Bir İrade

Mustafa Kemal’in cebinde yalnızca 1000 lira ve yastığının altında bir tabanca vardı. Kur’an-ı Kerim’i annesine emanet ederken, Zübeyde Hanım’ın gözyaşları vatan toprağına karışıyordu. Bandırma Vapuru’nun güvertesinde uçsuz Karadeniz’e bakarken, zihninde çağları delecek bir formül vardı: “Ya istiklal, ya ölüm!” O gemideki her nefes, Türk’ün ölmediğinin ispatıydı.

Ve Samsun… Bir milletin küllerinden doğuşu. 400 bin altın hikayeleri yalan! Mustafa Kemal’in silahı halkın imanıydı. Nutuk’ta yazdığı gibi: “Tek kararım var: Kayıtsız şartsız bağımsız Türk Devleti!” İşte Kuvâ-yı Milliye ruhu budur: Namusunu korumak için intihara hazır bir tabanca! Çanakkale’yi geçilmez kılan ruh, Sakarya’da, Dumlupınar’da, İzmir’de yeniden dirildi.

Unutturulan Gerçekler ve Tarihin Tokadı

Bugün Lozan düşmanları, Sevr özlemcileri aynı karanlık odaklardan besleniyor. Bilin ki: 19 Mayıs olmasaydı, İstanbul İngiliz şehri, İzmir Yunan kolonisi, Antep Fransız mandası olacaktı. Bülent Arınç’ın nüfus kağıdında Bülentis Arınçpulos yazacak, Van Gölü Ermenistan’ın, Toroslar İtalya’nın olacaktı. Türk kadını peçesiz sokağa çıkamayacak, “Halife”nin kölesi olacaktı!

Son Söz: Bu Destan Asla Bitmeyecek!

Ey Türk! Unutma: 1919’da 20 bin kişiyle başlayan bu destan, bugün 85 milyonun şahadet parmağıdır. Hainlerin iftiraları, emperyalizmin kuklaları asla bu iradeyi kıramaz. Atatürk’ün dediği gibi: “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” 19 Mayıs, köleliğe isyanın, tutsaklığa direnişin, ölüme meydan okuyuşun adıdır. Bu bayrak inmez, bu vatan bölünmez!


            Youtube kanalımıza

X