Celâleddîn Süyûtî Kimdir?
Golden Pardus
Yazar: Golden Pardus

Yazıyor

Gözden Kaçmış Detaylar ve Tarihi Belgeler Işığında Bir Celâleddîn Süyûtî Profili

1. Arka Plan ve Erken Dönem: Yetimliğin ve Annenin Rolü

Celâleddîn es-Süyûtî (1445-1505), Memlük Kahiresi’nde doğdu. Babası Kemâleddin es-Süyûtî, Hanefi fakihi ve dil bilimciydi, ancak Süyûtî henüz 5 yaşındayken vefat etti. Bu dönemde annesi, Rûm asıllı bir cariye olarak kayıtlara geçmiştir (İbn İyâs, Bedâiu’z-Zühûr). Süyûtî’nin annesinin kökeni ve kültürel etkisi, onun çok dilli yetişmesinde (Arapça, Farsça, Türkçe) kritik rol oynamış olabilir. Ancak annesine dair detaylar, klasik biyografilerde (ör. Sehâvî’nin Ed-Dav’ü’l-Lâmi’) sınırlıdır.
Kaynak Çıkarımı: Süyûtî’nin otobiyografisi Hüsnü’l-Muhâdara’da annesinden bahsetmemesi, Memlük toplumunda cariye kökenli kadınların statüsüyle ilişkilendirilebilir. Bu sessizlik, sosyal tabuların biyografik anlatıları şekillendirdiğine işaret eder.


2. İlmi Kariyer: Sıra Dışı Bir Öğrenim Yolu

Süyûtî, geleneksel medrese eğitimini tamamlasa da özel hocalardan aldığı derslerle sivrilmiştir. Örneğin, hadis ilmini Mısır’ın ünlü muhaddisi Şemseddin es-Sehâvî’den değil, daha az bilinen Şemseddin el-Münâvî’den öğrenmiştir. Bu tercih, Sehâvî ile aralarındaki gerilimle açıklanabilir (Sartain, Jalal al-Din al-Suyuti).
Belge Temelli Detay: Süyûtî’nin 17 yaşında el-İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân’ı yazmaya başlaması, klasik eğitim sisteminin sınırlarını aşan bir özgüveni yansıtır. Ancak bu iddia, bazı tarihçilerce (Ephrat, A Learned Society in Transition) abartılı bulunmuştur; zira eserin nihai versiyonu 40 yıllık bir birikimi içerir.


3. Siyaset ve İlmi Otorite Çatışması

Süyûtî, Memlük sultanı Kayıtbay ile açık bir çatışmaya girdi. 1486’da Kâdı’l-Kudât (Baş Kadı) olma talebi reddedilince, Kahire’deki Şeyhûniyye Medresesi’ndeki görevinden istifa etti ve Nil’deki Ravza Adası’na çekildi. Bu karar, onun siyasi otoriteye meydan okuyan bir tavrını gösterir.
Tarihî Belge: İbn İyâs’ın Bedâiu’z-Zühûr’unda, Süyûtî’nin sultana yazdığı mektuplarda “Âlimler, hükümdarların değil, Allah’ın temsilcisidir” şeklinde ifadeler kullandığı aktarılır. Bu durum, Memlüklerin âlimleri devlet aygıtına entegre etme politikasına bir tepkiydi.


4. “Müceddid” İddiası ve Eleştiriler

Süyûtî, el-Keşf an Mücâvezeti Hâzihi’l-Ümmeti’l-Elf adlı eserinde, Hicrî 9. yüzyılın müceddidi (yenileyicisi) olduğunu iddia etti. Bu iddia, dönemin âlimlerince (ör. Sehâvî) “aşırı bir enaniyet” olarak yorumlandı. Ancak Süyûtî, bu iddiasını desteklemek için rüya tabirlerine ve şeyhlerinden aldığı manevi işaretlere dayandırdı (et-Tahaddüs bi-Nimetillah).
Analiz: Bu tavır, Memlük dönemi sonunda siyasi otoritenin zayıflamasıyla âlimlerin “kutsal otorite”yi yeniden tanımlama çabasıyla ilişkilendirilebilir. Süyûtî, kendini “ilahi seçilmiş” bir figür olarak konumlandırarak sosyal nüfuzunu korumayı hedeflemiş olmalı.


5. Gözden Kaçan Bir Eser: Şerhu’l-Keşşâf

Süyûtî’nin Zemahşerî’nin el-Keşşâf tefsirine yazdığı şerh, genellikle gölgede kalmıştır. Bu eserde, Mutezile’nin dilsel te’vil metodunu eleştirirken, aynı zamanda onların filolojik yaklaşımlarını benimsemiştir. Bu çelişki, Süyûtî’nin ilmi esneklik ile mezhebi taassup arasındaki gerilimi yansıtır.
Kaynak: Süyûtî’nin Şerhu’l-Keşşâf’ının el yazması nüshaları (Kahire, Dârü’l-Kütübi’l-Mısriyye, No: 254 Tefsir) incelendiğinde, metin içi notlarda Mutezile’ye karşı sert üslubuna rağmen dil analizlerinde onlara atıflar yaptığı görülür.


6. Ölümü ve Mirası: Bir Meczup mu, Dahî mi?

Süyûtî, ömrünün son 20 yılını Ravza Adası’nda inzivada geçirdi. Ölümünden sonra “meczup” (ilahi aşkla aklını yitirmiş) olarak anılması, muhtemelen siyasi rakiplerinin karalama kampanyasıydı. Ancak 1503’te yazdığı el-Câmiu’s-Sağîr adlı hadis derlemesi, Osmanlı medreselerinde standart ders kitabı haline geldi.
Analitik Çıkarım: Süyûtî’nin “meczup” imajı, onun otoriteye başkaldıran profilinin toplumsal hafızada deforme edilmiş halidir. Oysa eserlerinin Osmanlı ilmiye sınıfı tarafından benimsenmesi, pragmatik bir miras aktarımını gösterir.


Analitik Değerlendirme: Süyûtî’nin Paradoksları

  1. Gelenek ve Özgünlük Çatışması: Süyûtî, klasik ilim geleneğini envanterleme çabasıyla (ör. el-İtkân) “muhafazakâr” görünse de, müceddidlik iddiası ve siyasi otoriteye meydan okuyuşuyla radikal bir profil çizer.
  2. Siyasi Strateji mi, İlmi İdealizm mi?: Ravza’ya çekilmesi, bir “protesto” eylemi olarak okunabilir. Ancak bu hamle, aynı zamanda eser üretmek için korunaklı bir alan yaratma pragmatizmi taşır.
  3. Tarihyazımı ve Öznellik: Süyûtî hakkındaki olumsuz anlatıların çoğu, dönemin rakip âlimi Sehâvî’nin Ed-Dav’ü’l-Lâmi’’sine dayanır. Bu da tarih yazımının kişisel rekabetlerle şekillenebileceğini gösterir.

Sonuç: Tarihin Süzgecinde Bir Âlim

Süyûtî, Memlüklerin çöküş ve Osmanlı’nın yükseliş döneminde, ilmi otoriteyi siyaset üstü bir konuma taşımaya çalışan kompleks bir figürdür. Kendini “ilahi seçilmiş” addedişi, dönemin kaotik ortamında bir anlam arayışına işaret eder. Ancak eserlerinin kalıcılığı, onun en büyük zaferidir: Yazdıkları, kişisel iddialarını aşarak İslam ilim geleneğinin omurgası haline gelmiştir.

Kaynaklar:

  • Süyûtî, Hüsnü’l-Muhâdara fî Târîhi Mısr ve’l-Kahire.
  • İbn İyâs, Bedâiu’z-Zühûr fî Vekâiu’d-Dühûr.
  • E.M. Sartain, Jalal al-Din al-Suyuti: Biography and Background (Cambridge, 1975).
  • Dârü’l-Kütübi’l-Mısriyye El Yazmaları Kataloğu.

            Youtube kanalımıza

X